Artık bazı şeyleri değiştirmenin ve dönüştürmenin zamanı geldi de geçiyor bile…
Şimdiye kadar kendimizin farkında olamadık. Birileri, bize ait bir öykününde var olduğunu hep sakladığı gibi var olabileceğini hiç hatırlatmadı.
Artık bu ülke kendi gerçeklerinden kendi geleceğini belirleyecek dehalar çıkarmak zorunda. Buna bir an önce başlamalı zeki ve yetenekli beyinleri kendi bünyesinde harmanlayarak rekabete hazırlamalı, evrenin durdurulması imkansız inovasyonuna ülke adına bir şeyler katmalıdır.
Akıl ve kabiliyet!
İki önemli potansiyel. Yok mu bunlar bizde. Aslında fazlasıyla var. Ancak ortaya çıkartacak eylem destinasyonu gerekiyor.
Nasıl denizden çıkarılıp işlenmeyen inci mücevher piyasasında rekabetin parçası olamıyorsa ortaya çıkarılamayan ve işlenmeyen bir dehada ulusal ve uluslar arası rekabetimizin bir parçası olamaz.
Ülke olarak başkalarına bakarak hep umsunduk. Var olan yetenek ve potansiyelimizi hep küçümsedik. Bizden bir şey olmaz dedik. Kendimize hiçbir zaman inanmadık.
Vizyon ve dönüşümü başka milletlere bahşedilen bir beşeri fıtrat olarak algıladık veya öyle algılamamız gerektiği söylendi.
Bir şeyler yapmaya kalktığımızda durduk yere icat çıkarma diye uyarıldık. Böyle düşünenleri çevremizden soyutladık.
Durduk yere icat çıkarmanın içimizdeki kabiliyet ve potansiyelin dışa vurumu olduğunu anlayamadık.
Bugün her ikisine de öylesine muhtacız ki…
Beşeri geleceğimiz ve sermayemiz bu inci değerindeki çocukları bulup çıkarmak!
Daha iyi bir gelecek için her kademede ülkenin hizmetine hazırlamak!
Bugün eğitim sektörünün gerek özel gerekse devlet formlu çaba bu istikamete yoğunlaşması artık zaruret… Gelecek bu üstün kabiliyetli çocuklara dönük çabalarla şekillenecek.
Bugün gençleri hayata nasıl hazırladığınız, gelecekte nasıl bir ülke hayal ettiğinizin de ip uçlarını verir.
Onun içindir ki; bir coğrafya ortalama fiziksel özellikler dışında yaklaşık her toplumda, %2-3 oranda zeki ve yeteneklilerden oluşur. Oluşur oluşmasına da fakat o toplumun kaderini, bu %2-3’ye nasıl davrandığımız ne kadar inandığımız belirler.
Eğer onları alıp kabiliyetleri ölçüsünde bir yerlere monte ederseniz yani “devlet başa” derseniz, cihan imparatorluğu kurarsınız. Yok eğer onları “kuzgun leşe” derseniz elinizdeki en güçlü değeri, yerinde ve yeterince kullanmamış olur, virane veya yıkık bir dünyanın müdavimi yaparsınız.
Üstün akıl ve kabiliyet önemli bir hilkattır ve yaradılışın armağanıdır. Ancak bunun farkına varabilmek ve değerlendirmek daha ayrı bir şeydir.
Kanuni vefatından önce , “46 sen şu cihana hükmettim. Şimdiye kadar ne yaptın derseniz, 3 önemli şey yaptım, 2’si devlet sırrıdır söylenmez ama…’’
Üçüncüsü, Mimar Sinan’ı Kayseri Ağırnas köyünden, Şair Baki’yi Bursa’dan, Sokullu Mehmet Paşayı Bosna’nın Sokoloviç kasabasından bulup devlete kazandırdığını ifade etmiştir.
Tarihimiz yetenekli ve akıllı dehaların devlete kazandırılmasıyla ayakta durmuş ve büyümüştür.
İstanbul’u bir çok millet fethetmek istedi. Ama Fatih’e nasip oldu. Fatih akıllı ve bir o kadar yetenekliydi. İyi yetiştirildi. Doğu ve batı ilimlerini iyi tahsil etti. Akıl, bilgi ve yetenekle birleşince İstanbul kendiliğinden düştü.
Tıpkı tarihimizde olduğu gibi bu günde en zeki ve en kabiliyetlilerimize çok fazla ihtiyaç duyuyoruz.
Bunlar bizde aslında sanıldığının aksine son derece yüksek!..
Bizi geleceğe taşıyacak bu iki büyük rezervimiz işte bu ; ‘’ AKIL ve KABİLİYET’’